
Hem mutluluğun hem de acıların büyük bir ahenkle seslendirildiği bir yerde; Türk Sanat Müziği konserindeyiz. Didim Müzik Derneği TSM Korosu Şefi Seher Giray’ın mimikleri kuvvetli, enerjisi yüksek. Yüzüne kimi zaman hüzün, bazen de acı yerleşiyor. Diğer şarkıda zarif bedeni mutluluktan uçuverecek gibi kanatlanırken, bir kelebek kırılganlığını da yansıtıyor. Şef Seher Giray yalnızca koro yönetmiyor, şarkılarda yaşıyor.
İçinde taşıdığı güzellik; hareketlerindeki zarafet, kullandığı kelimeler, duruş ve sanata gösterdiği incelik dış görünüşüne yansıyor. Güzel, kibar, naif ama prensiplerinden ödün vermeyen Seher Giray, konserlerinde kendi diktiği, işlediği elbiseleri ile de farklılık yaratıyor. Konser sonrası sözleşip, ardından söyleşi için buluşuyoruz.
“Rotanızı bir yıldıza sabitlerseniz, bütün fırtınalarda yönünüzü bulursunuz.” Diyor, Leonardo Da Vinci.
Tam da bu sözdeki gibi kararlılık ve azimle hedeflerine doğru ilerleyen Türk Sanat Müziği Koro Şefi Giray, yılmayan, yorulmak bilmeyen, elini attığı her alanda başarılı olan ve yaşamının hiçbir evresinde yeniden başlamaktan çekinmeyen bir insan. Kabına sığmayan, herkesin koşturduğu değil, çok akla gelmeyen yürünmeyen yolları tercih eden konuğumla söyleşi yapmanın mutluluğunu taşıyorum
İstanbul’da doğan Seher Giray, babasının işi dolayısıyla ailesiyle yaşamına Ankara’da devam etmiş.Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini yarıda bırakıp, eşiyle yurt dışına gittiğini ifade eden Giray, yaşadıklarını söyle anlatıyor:
“Eşim Güneş Giray, Kimya laboratuvarında çalışıyordu, patenti olan bir bilim adamıdır. Oğlumuz Doğu Giray, ekonomi okudu. Alman Telekom’un beyin takımında çalışıyor. Almanya’ya gidince orada psikoloji eğitimi gördüm. 25 yıl Türk çocuklarına ve ailelerine yönelik psikolojik danışmanlık yaptım.
1996 yılında devamlı oturmak üzere Mavişehir’e geldik. 22 yıldır koromuzu çalıştırıyorum.”
Öz yaşamını birkaç cümlede özetliyor Seher Giray. Ancak konuşmamız sürdükçe, sayfalara sığmayacak öykülerle bezenmiş, derslerle dolu bir hayatı olduğunu görüyorum. Söyleşiyi lise yıllarından bir anısı ile sürdürüyoruz. Seher Giray gülümseyerek anlatıyor:
“Lise 2 ya da 3. sınıftayız. Okul açıldı, ama 3 ay geçti, coğrafya öğretmenimiz yok. Sonra bir Pazartesi günü öğretmen geldi ve hemen Çarşamba günü sınav yapacağını söyledi. Öğretmenimiz yoktu diye itiraz ettik. Öğretmen de kitaplarınız vardı, okusaydınız, dedi. Biz de karar aldık ve tüm sınıf Salı günü okula gitmeyip ders çalışma kararı aldık.
Çarşamba sabahı okula geldiğimizde tarih hocamız bizi öfkeli bir şekilde sorguya çekti. Ne de olsa okul tarihinde böyle bir olay daha önce yaşanmamıştı. Ben el kaldırıp, sınıfımızı müdafa ettim. Sonunda öğretmenimiz, tamam kızım. Seni bir gün Başbakan olarak görürsek şaşırmam, dedi. Ceza bile almadan kurtulduk.”
“Öğretmeninizin bu öngörüsünden etkilenip, siyasete girmeyi düşünmediniz mi?”
“Almanya’dan dönmeye karar verdiğimiz de, Bayan Giray niçin gidiyorsunuz, burada işiniz de çok iyi, dediler. Ben de Almanya’dan tatile gittiğimiz Didim’e yerleşip orada Belediye başkanı olacağımı söylerdim. Ama buraya gelince gördüm ki, Türkiye’de siyaset yapmak çok zor. Öyle bir girdabın içine girmek istemedim.
Ben doğru olmayan, kafama uymayan şeyleri direk söyleyen bir insanım. Ayrıca ‘Aynı anda 3 düğünde dans edemezsiniz’ diye bir söz vardır. Ben de yaptığım işe kendimi vermek, bu alanda gelişmek istedim. Başkan olmadım ama koro şefi oldum. ”
“Evliliğin ardından, hukuk eğitiminizi yarım bırakarak farklı bir ülkede yaşamaya başlamak zor olmadı mı? Bize Almanya günlerinizden söz eder misiniz?”
“Almanya’ya konfeksiyon elbise fabrikasının daveti ile gittik. Eşim ile birlikte, ikimiz de işçi olarak orada çalışmaya başladık. Her şeye dikkat ediyor, öğrenmeye, en iyi yapmaya çalışıyordum. Mesela fabrikada bir overlok makinası vardı, ne zaman iplik kopsa tüm işler duruyordu. Özellikle yabancı işçilere çok sert davranan bir ustabaşı vardı. Tekrar çalışmak için O’nu bekliyorduk. Gelip yapıyordu ve bunu kim yaptı, ipliği kim kopardı diye zehir zemberek sözlerle bağırıyordu.
Bir gün makinenin planını çıkartıp, resmini çizip, cebime koydum. Bir dahaki sefere iplik kırıldığında, o resme bakarak yaptım. Usta başını da çağırmışlardı, geldi. Türk kızı yaptı diye söylediler. Şaşırdı ama yine kızdı.
Hep memleketine göndeririz, yol paranı da sen ödersin, diye Türk çalışanları tehdit ederlerdi.”
Seher Giray’ın Almanya’daki yaşamı; azmi, pratik zekası ve öz güveni ile bir ders niteliğinde. Anlatmayı sürdürüyor, Giray;
“1 yıllık sözleşmemiz dolunca daha uygun işlere geçmek istedik. Almancayı da öğrenmiştik. Eşim bir kimya firmasında iş buldu. Ben de özel dikim takım elbiseler yapan bir erkek konfeksiyon atölyesine geçtim. Orada koşullar ve pozisyonum çok daha iyi olmuştu.
Orada çalışırken bir bankada iş buldum. Konfeksiyon atölyesindeki şefe söyledim. Kabul etmediler. Çalışmaya devam ettim ama 2 ay sonra iflas ettiler. Bankayı da ret etmiştim, işsiz kaldım. Bir Alman arkadaşım bir yerde sekreter aradıklarını söyledi. Oraya baş vurmak için gittim, yeni birini almışlar. Yan binada psikolojik danışmanlık firması var, birini arıyor, dediler. Hemen oraya gittim, uzun uzun görüştük, Pazartesi başlayın, dediler.
Buraya baş vuranların sorunlarını, ihtiyaçlarını öğrenip, psikologlara rapor edeceğim. Ancak bu görevi yapabilmem için Almanca bilgimin çok daha iyi olması ve psikolojik terimleri biliyor olmam lazımdı. Bu yüzden bu terimleri içeren Pschyrembel’i kelime kelime ezberlemeye başladım.
Bu arada gelen danışanların yalnızca baş vuru sırasındaki konuşmalarını değil aynı zamanda bekleme odasındaki davranışlarını da gözlemleyip, hazırladığım raporlara eklemeye başladım. Çok büyük katkı sağladığı için memnun oldular.
Bu arada üniversiteye de başlamıştım. Önemli olan benim Türk çocuklarına dönük çalışmalar yapmama resmen izin de çıkmış olmasıydı
Dimder Koro Şefi Seher Giray, Almanya’da yaşadığı ilginç olayları anlatırken kültür farklılığı nedeniyle karşılaşılan sorunlara dikkat çekiyor:
“Almanya’da yaşayan Türk çocuklarının özellikle eğitimleri konusunda haklarını koruyordum. Çok mücadele ettim. O dönemde derslerde başarısız olan çocuğu yeterli zekaya sahip değil diyerek, hemen özel eğitim okuluna gönderiyorlardı. Bu konuda yapılan testler de Almanya’ya uyumluydu, Anadolu’dan gitmiş olan çocuklarımıza uygun değildi.
Örneğin bir testin sorusunda 5 merdiven var ve bu merdivenlerden birinin bir basamağı eksik. Öğrencinin yanlış olanı işaretlemesi gerekiyor ama yapmıyor. Daha sonra çocukla sohbet ederken bak, bunun bir basamağı yok, niye bunu işaretlemedin, diye sordum. Köyde dedemin de merdiveninin bazı basamakları yok ama onunla her yere çıkıyor, dedi. Bunun gibi testlerle, kültür, yaşam ve geleneklerin farklı olması nedeniyle yanlış seçeneği işaretleyen çocukların zeka eksikliği olduğu kabul edilip özel eğitim okullarına gönderiliyordu.
Bu konuda çok mücadele ettim. Soruların bir nevi tuzaklı olduğunu anlattım. Örnekler gösterdim, yanlış bakış açısıyla çocukları değerlendirdiklerini defalarca ifade ettim. Sonunda bizim çocuklarımızın testlerini benim yapmamı kabul ettiler. Şimdi nasıl, bilmiyorum ama Türkiye’ye döndüğüme; yalnızca bu konuda pişmanım.
Bir diğer ilginç anı da; çocuğunu öldürecek, tehdit ediyor diye bir aileyi polise şikayet etmişler. Mahkemeye hakimin daveti ile danışman olarak gittim. Anne baba çocuklarını çok sevdiklerini söyleyip, niye öldürelim, diyorlar. Anneyle, babayla, çocukla uzun uzun konuştum. Meğerse anne sokakta oyun oynayan çocuğunu pencereden seslenirken, gel artık eve, öldürecem seni, geç oldu hala gelmedin, baban kemiklerini kıracak, diye çağırıyormuş. Bunun bir ağız alışkanlığı olduğunu anlatmak da oldukça zor oldu.”
Çok yönlü bir insan olan Seher Giray, bir çok alanda başarılı ve bu becerilerin çoğunu da kendi kendine öğrenmiş. Bunu vurguladığım zaman, gülümseyerek yorumluyor:
“Allah’ın şanslı kullarından biriyim. Ayrıca insan çok isterse, azmederse onu öğrenebilir, diye düşünüyorum.
Almanya’da yaşarken hep şunu hedefledim; Türkiye’ye dönünce resim ve müzik çalışmaları yapacağım. 16 yaşımdan beri resim yapıyordum. Didim’e yerleştikten sonra Ergül ve Doğan Ersoy çiftinin Didim Sanat Galerisinde atölye çalışmalarına katıldım ve karma sergilerde resimlerim sergilendi.
Sürekli kendini geliştiren, yaşamına yeni beceriler ekleyip, bunları en iyi şekilde yapmayı hedefleyen Seher Giray’a “Yaşamınızda müzik nasıl başladı ve niye koro yönetmek?” diye soruyorum, şöyle anlatıyor:
Buraya geldiğimizde Didim’de hiçbir koro yoktu. Bu konudaki araştırmalarımda insanlar denendi olmadı, hem koro olsa şef yok, diye itiraz ettiler. Ergül Ersoy ve Doğan Ersoy ile kısa bir görüşmeden sonra biz de yeni bir başlangıç yapmak istedik. Evet yeterli sayıda müzik seven dostlar bulmuştuk şimdi sıra şef bulmaya gelmişti. Kısa bir müddet bizimle olan şef bizden ayrılınca bana şef ol dediler ama bu görevi üstlenecek hiçbir bilgim ve tecrübem yoktu. Bu görevi üstlenmedim ama arkadaşları bir arada tutabilmek için şarkılar seçip sözlerini onlara dağıtıyordum ve beraber söylüyorduk. Bizim başımıza gelecek bir şef bekliyordum, gelen giden yoktu. Bu arada ders çalışmaya başlamış, konservatuar kitaplarını getirtmiştim. Çok müzik dinliyor, günde 8 saat çalışıyordum.
22 yıldır koro yönetiyorum. 20 yıldır da Didim Müzik Derneği (Dimder) var. Yılda 4 konser veriyoruz.
Didim’lilereTürk Sanat Müziğini sevdirdiğimizi düşünüyorum.”
“Konserler için repertuarı nasıl hazırlıyorsunuz?”
“Ağırlıklı olarak klasik eserlere yer veriyorum. Bunun yanı sıra günümüz bestekarlarından da eserler seslendiriyoruz. Hiç taviz vermeyeceğim şey, sazların gereksiz, istenmeyen nameler yapması (müzikte keriz yapmak diye adlandırılır). Solistlerin de notaya sadık kalmasını isterim.
Klasik bir koroyuz. Ancak özel konseptlerde de farklı repertuar hazırlayıp, konsepte göre görüntü de veriyoruz.Özel günlerde konserin yapılacağı tarih ile ilgili temaya göre repertuar hazırlıyorum. Resmi Bayramlar için hazırladığım konserler için Atatürk ile ilgili eserlere yer veririm. Sevdiği, dinlediği tüm şarkıları konserlerde okuyoruz.
Yeşilçam Konseri’mizde ise hem şarkılarımızı filmlerden seçtik, hem de o konsepte göre giyindik. Hatta bu konser çok ilgi gördü, tekrar istendi. Önce pandemi, şimdi de ekonomik sosyal sıkıntılar ile insanlar son iki seneyi zor geçirdiler. Onları neşelendirecek, belli yaş grubuna eski günleri anımsatmak, gençlere de bu şarkıları tanıtmak istedik. Dönemin giysileriyle sahneye çıkmak da ayrı bir renk kattı. Didim Amfitiyatro açılışında da Yeşilçam konserimizi yaptık.
Her konser için aylarca çalışma yapıyoruz. Bir koro yönetmek için insan ve toplum psikolojisini bilmek gerekir. Her şeyin başı çok sabırlı olmak lazım. Ve kesinlikle çok çalışma gerektirir. Gençlerin ve çocukların koroya gelmelerini istiyorum. Bu alanda yetişmiş çok çocuğumuz oldu. Bu, benim için çok önemli.
Boş, laklak konuşmayı hiç sevmem. Hep etrafımdaki insanların benden daha fazla bilmesini isterim. Bir çok kişinin aynı anda konuşmasından hiç hoşlanmam. 2-2 konuşulur. Derste bir şeyler anlatırken de dinlemeyenler olunca çok rahatsız oluyorum. Konuşan kişiye saygı çok önemli. Bu müzik için de geçerli. Prensip olarak koro söylerken yemek yenen, çatal kaşık seslerinin olacağı yerlerde konser yapmayı kabul etmem. O nedenle ses olabilecek yerlerde söylemem de söyletmem de.”
Dimder Türk Sanat Müziği Koro Şefi Seher Giray’a yaşamı boyunca yaptığı özverili çalışmaları için teşekkür ederek, röportajı sonlandırıyoruz.
RÖPORTAJ: Mine Akçakoca Özgür
Mine Akçakoca Özgür Kimdir?
1978 yılından bu yana Mavişehirli; Tüm yazlarını Mavişehir ve Didim'de geçiriyor.
Bolu Gündem Gazetesi'nde 1991-1998 yılları arasında, Kastamonu Gazetesi'nde de 1998 yılından bugüne yazıyor.. 1999-2013 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi Kastamonu Temsilcisi olarak görev yaptı.
Yayınlanmış 3 kitabı var. Didim ile ilgili yaptığı haberler ve yazılar çeşitli tarihlerde Milliyet Sanat, Pencere, Aykırı Sanat Dergileri ile Cumhuriyet Gazetesi ve Gezi Eki'nde yayınlandı.