İnsanların cinsel tercihleri ile de dini inançları ile de ilgilenmem…
Ama bu alana ilişkin öyle tuhaf şeyler oluyor ki dikkatimden bir türlü kaçmıyor. Örneğin yaşça kendisinden hayli küçük gençle evlenen Saray’ın da hatırlısı Bülent Ersoy’u alkışlayan, onun ramazan ayında okuduğu ilahilere ağlayan kitle ile, takımını Avrupa şampiyonluğunu taşımada oyunculuk yeteneğini göz ardı edemeyeceğimiz milli voleybolcumuz Ebrar Karakurt’u linçe kalkışan kitle aynı…
Aynı kitle “Irmağının akışına ölürüm Türkiyem” der de Kaz Dağaları’nda, Akbelen’de ve daha bir çok yerde ağaç katliamlarına ses çıkarmaz.
Bu kitlenin, TBMM’de çocuk tacizlerinin, çocuk tecavüzlerinin, kadın cinayetlerinin ve devlet içinde mafya yapılanmasının araştırılması yönünde verilen önergeleri reddeden partilere oy vermesine bir kez bile olsun şaşırmadım. Neden? Seçmenle, seçilenler arasındaki “ahlaki” uyum birbirine çok yakındır çünkü.
Bu kitlenin “Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslüman” oluşuna aldırmayın siz. Çokturlar sadece. Ama korkak, cesur ve cahildirler. Kişisel menfaatlerinin dışında, basit egolarının ve sıradan dürtülerinin ötesinde ülküleri de yoktur. Seçtikleri de üç aşağı beş yukarı kendileri gibidir.
Gelelim meseleye:
Aydın Büyükşehir Belediye Meclis toplantısında sözünü ettiğim kitlenin temsilcisi bir üye Didim için, Didim Belediye yönetimi için atıp tutuyor. Kadın ağzına hiç de yakışmayacak bir ifadeyle “Didim’i bok götürüyor” diyebiliyor. Belli ki Didim Belediyesi’nin betonlaşmaya, ranta, kıyı yağmacılığına izin vermeyişi huzursuz etmiş sözcüsü olduğu kesimi, diyeceğini de becerip diyemiyor.
Belli mevkilere hangi kitlenin desteğiyle gelirseniz gelin, konumunuz ne olursa olsun arkanıza bir bakın. Nerden geldiniz, nasıl geldiniz? Yaptığı iş insanın aynasıdır. Şimdiye kadar yaptığınız işler için kim ne diyor, canını yaktığınız birileri var mı, dolandırdığınız kimseler vs…Kaldı ki geldiğiniz makam-mevki yeni tezgahlar peşinde koşacağınız, kimselere yaranacağınız alan değil, kendinize çeki düzen vereceğiniz alan olmalıdır. Size o mevki arınma imkanı sağlamalıdır. Çünkü dinime küfreden bari Müslüman olsa derler. Öyle ya!
Neyse yine de daha açıklayıcı ve yön gösterici olsun diye bir fıkra ile bitirelim yazımızı, belki başkaları da nasiplenir.
Sadece kemikle beslenen bir kuş varmış. Ama kemikleri sindirme şansı yokmuş kuşun. Öylece çıkarırmış. Dolayısı ile kuş, kemiği ağzına aldığında bir de döner arkasına bakarmış, acaba bunu çıkarabilir miyim diye.
Bir mevkiye gelmiş, meclis üyesi, şu bu olmuş kişinin o kuş kadar bazı şeyleri düşünmesi lazım. Örneğin dönüp arkasına bakması lazım. Ne dersiniz?
Salih Demir