İnsanız yaşıyoruz, asırlar öncesinden bu yana insanlar toplu halde, kalabalıklar içerisinde yaşıyor. Doğaldır ki yaşadıkça bir başına olmamız sağlıklı da değil akılcı da değil, insanız madem insanlarla birlik iletişim halinde, dayanışma ve paylaşım içerisinde yaşıyoruz. Temamız farklı, bir arada yaşıyoruz da insanlar olarak anlaşabiliyor muyuz? İnsan olarak insanlarla iletişim kurup anlatılanları doğru ve isabetli anlayıp yine kendimizi doğru ve isabetli ifade edebiliyor muyuz? Coğrafi farklılıklar, aldığımız eğitim ve öğretim, genetik yapımız elbette etkili ve etkendir de, sorunumuzun başlıca olanı kullandığımız dil, algı seviyemiz, muhatabımızın algılama seviyesi.
**
Adamın birinin babadan yadigâr antik ipek bir halısı varmış. Satmaya karar vermiş. Ona göstermiş buna göstermiş, ama kimse talip olmamış. Sonunda zengin birini bulmuş ve ona götürmüş.
Zengin halıya bir bakmış ve sormuş, kaç para? Adam cevap vermiş 100 altın. Zengin tereddüt etmeden tamam demiş ve çıkartıp 100 altın vermiş.
Adam sevinmiş. O sırada zengin sormuş bu halının kaç para ettiğini biliyor musun? Adam cevap vermiş hayır bayım. Zengin devam etmiş en az 3000 altın eder. Adam susmuş. Zengin sormuş, niye 100 altına verdin? Adam biraz düşünmüş ve cevap vermiş; bayım bağışlayın ama benim bildiğim en büyük rakam 100!
Şimdi aklıma Ludwig Wittgenstein geldi;
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.”
Dilin anlam zenginliği ve anlam derinliği gelişmedikçe o dil ile yapılan iş sayısı sınırlı kalacaktır.
Konuşma dili 150-200 kelime/dakika ve okuma dili 200-250 kelime/ dakika iken, düşünme dili 1300-1800 kelime/dakika düzeyindedir. Bu yüzden yeterince sözcük, anlam, kavram ve düşünsel bağlantıya sahip olmayan zihin kısır döngüde çıkmazları yaşayacaktır.
Bu durumda, 200 kelime ile düşünen, 2000 kelime ile düşüneni anlamayacaktır.
**
Anlatma ve anlama da zaaf sahibiyiz, eksik ve yetersiziz, yetmez gibi toplum olarak eksikliğimizin farkında da değiliz, farkında olanlarımız da kabul etmekte, ifade etmekte diretken. Nihayetinde hepimiz diyemem ama ekseri bilmiyorum diyemiyoruz, anlamadım diyemiyor, izahat ve açıklama istemiyoruz, böyle olunca da aynı yolda yürümeye devam edip ne olacağından nereye gideceğimizden bihaber, tesadüf ve rastlantılarla, şansına yaşar gibi bir hal içerisindeyiz.
Hayatta oldukça, yaşam devam ettikçe eğitim ve öğretim faaliyetleri hiç biter mi, günlük rutinimiz olmalı ki anlayıp, anlaşılmakta yol kat edelim, yaşadığımız her gün dünden daha bilgili ve bilinçli olsun. Azim içerisinde belirgin mantığıyla yaşama müdahil olmayı beceremezsek, insanlar içerisinde insana yabancı gibi bakar yabancı gibi görünmeye devam ederiz.
Mir Murat Demir