Başlık için ne alaka demeyin, enflasyon oranı ile deprem şiddeti belirlemede benzer unsurlar vardır. Depremi bilimsel olarak değerlendirebilecek, yorumlayacak bir akademik kimliğe sahip değilim, enflasyon için de zira ekonomi uzmanı değilim. Yurttaş olarak yaşadığım ülkede fiyat artışlarından yani enflasyondan birinci derecede etkilenirim, sallantı 6 ve üzerine çıkarsa yaşadığım coğrafya, ikamet halinde olduğum konut yapısına göre depremden de etkilenirim, birinci muhatap benim, biziz, yurttaşız.
Evet, anlatacağım başlıktaki iki farklı tanımın yan yana gelme sebebini. Deprem olduğunda sizin uyur ya da uyanık olmanız, hasta ya da sağlıklı olmanız, yaşınız, cinsiyetiniz, moral durumunuz, yaya ya da hareketli halde olmanız ve diğer birçok sebepten ötürü deprem şiddetini farklı hisseder, algılarsınız. Deprem şiddetini belirleyen devlet kurumumuz vardır ki, Kandilli Rasathanesi. Oluşan depremin doğru belirlenmesi adına kendi içinde son teknoloji ve ölçüm noktaları ve ölçüm aletleriyle sarsıntının şiddetini belirleyip kamuoyuna sunar. Yaşayarak biliriz ki, kandilli rasathanesi gibi deprem şiddetini ölçen ve kamuoyuyla paylaşan yerel ve dünya ölçeğinde yapılanmalar, kurumlarda vardır. Deprem anında ve sonrasında birbirinden farklı rakamlar beyan edilir ki, hepsi de doğrudur aslında, ölçümün alındığı nokta, derinlik ve benzeri sebeplerle farklılıklar da vardır. Resmi ve tüzel kurumlar deprem şiddetini açıklamadan her şahıs kendinde tahminde bulunur ve yaşamış olduğu sarsıntıyı önceden yaşadığı sarsıntıyla kıyaslama yaparak tahminde bulunur ki, her kafadan farklı bir rakam beyanı gelir.
Yaşadığımız ülkede enflasyon rakamlarını araştırıp kullandığı sistem, yöntemle açıklayan kurumumuz vardır, adı TUİK’tir, Türkiye İstatistik Kurumudur. Enflasyon rakamlarında neden herkes farklı telden çalar da farklı rakamlar söyler, gerçeğinde herkes haklıdır, kendince haklı dayanakları vardır. Bir gencin tek hayali son teknoloji bilgisayara kavuşmak ise, hesapları bu doğrultuda ise, 5000 lira fiyat aldığı bilgisayarı almak için birikime, tasarrufa başlamış, bir yıl sonun da 9000 lira rakamıyla karşı karşıya gelmişse enflasyon o genç için % 80’dir. Yaş almış, ihtiyarlık yaşlarına ulaşmış bir çift düşünün, harcama yaptıkları tüm kalemler gıdadan ibaret ise, rutin olarak ekmek, süt, yoğurt, bakliyat, yağ, un, sebze ve meyve için harcama yapıyorlarsa, aynı kalemler için harcadıkları para aylık 5000 iken bir yıl sonra 7000 lira harcamaları gerekiyorsa enflasyon %40’dır. Çalışmayan bir ev hanımı kadın eşinden aldığı harçlıkları biriktirip, evin hiçbir giderine karışmadan beğendiği elbiseye ulaşmak azmi varsa, beğendiği elbise 1000 lira ise, örnek kadın arkadaşımızın da moda, trend gibi saplantıları yok ise, bir yıl sonra elbiseyi beğeneni ve satışı azalmış ise fiyatı 850 liraya düşer, bu kadına göre enflasyon -%30’dur. Küçük bir esnaf mini minnacık kamyonetiyle aynı güzergâhı dolaşıp soğan, patates satıyorsa, yakıt için aylık 2000 lira harcayıp satışına devam ederken bir yıl sonrasında aynı güzergâh ve mesafede 5000 lira dahi yetmiyorsa enflasyon % 150’dir. Evet, örnekler çok basit elbette, toparlayalım. Bir aile düşünün, dört kişi, ev alma, araba alma yok, farklılaşan gider kalemleri yok, 8000 lira gelirleri ile rutin bir hayat yaşayabiliyor iken bir yıl sonrası aynı rutin giderlere 15000-16000 lirayı dahi yetiremiyorlarsa bu ailenin enflasyonu % 100’dür.
Yazmıştım, tekrar belirtmekte fayda var, ekonomist olmadığım gibi deprem uzmanlığım da yoktur. İstiyorum ki her iki mefhumun, deprem ve enflasyonun birinci derecede ki muhatapları olarak yaşadıklarımız ne ise doğru değerlendirip irdelemesini yapalım. Genel manada gelirlerimiz ve giderlerimiz aynı oranda arttığı sürece sıradan vatandaş için sorun yoktur. Büyük sorun üreticinin küçük ticaret erbabının geliriyle gideri arasında ki açının negatif manada büyümesi ve zarara gitmesi dolayısıyla yaptığı işten uzaklaşıp çalışan, üreten iken, tüketici haline gelmesidir. Bu bahsettiğim basit örneklemelerin ötesinde devletin insafına, gerçekçiliğine bel bağlamış emekliler vardır ki, aldı maaş tek geliridir, giderleri de rutin beslenme ve insanca yaşamaya dair giderlerdir.
Her rakamın, her yüzdenin, her bakış açısının kendi içerisinde haklılığı var gibi görünse de, realiteden kaçmadan, etik, erdemli, bilinç içinde tüm girdi ve çıktıları görmek gerekir. Bilinmesi gereken, bilmemiz gereken en önemli unsur ise tüm tüketim kalemlerinde zerre artış olmasa dahi insan yaşadıkça refahının artmasını, daha rahat ve mutlu yaşamak, yeni ve güzel olan şeyleri hayatına katmak, tedirginlikten uzak insanca yaşamak ister.
Yaşadığımız günlerde ki tüm emtiaların fiyatların eksik ve fazlalıklarını konuşmayı kenara kaldıralım. Kış mevsimindeyiz, doğalgaz, elektrik fiyatları, faturaları neredeyse tüm halkımızın birebir muhataplığıdır. Ülkemin %5’lik kesimi fiyatlar ne olursa olsun yaşamaya dair bir sıkıntı hissetmeden hayatlarına devam edebilir. Ülkemin %50-60’lık nüfusu da var olandan yiyerek, yaşayarak hayata tutunabilir. Asıl sorun, sıkıntımız odur ki, %30-35 bir kısmımız var ki, yarınlarımızdan umutsuz ve karamsarlık içerisindeyiz.