Türkiye İç Tartışmalara Hapsolurken Dünya Yeniden Şekilleniyor
Dünya, tarihinin en kritik dönüşüm süreçlerinden birinden geçiyor. Küresel dengeler değişiyor, yeni ittifaklar kuruluyor, teknolojik devrimler hayatı baştan şekillendiriyor. Yapay zekâ, enerji politikaları, ekonomik güç mücadeleleri ve uluslararası krizler, gelecek yüzyılın temel taşlarını oluşturuyor. Ancak böyle bir dönemde Türkiye, enerjisinin büyük bir kısmını iç tartışmalara harcayarak fırsatları kaçırma riskiyle karşı karşıya.
Oysa milletler, büyük sıçramaları ancak enerjilerini doğru alanlara yönlendirdiklerinde gerçekleştirir. Tarih, iç çekişmelerle vakit kaybeden toplumların ilerleyemediğini defalarca gösterdi. Türkiye de geçmişte defalarca bu girdaba kapıldı; en dinamik yıllarını gereksiz kamplaşmalarla heba etti. Bugün, benzer bir döngüye girmek yerine, geleceği inşa edecek güçlü bir vizyon ortaya koymak zorundayız.
Bilim, teknoloji, ekonomi ve diplomasi… Bizi ileriye taşıyacak alanlar bunlar. Ancak gençlerimiz laboratuvarlarda, araştırma merkezlerinde değil; çoğu zaman tartışmaların tam ortasında. Bilgiye, üretime ve inovasyona yönelen bir nesil, geleceği şekillendiren en büyük güç olabilir. Fakat enerjimizi yapıcı hedeflere yöneltmek yerine, çoğu zaman birbirimizi eleştirmekle meşgulüz.
Bu noktada, günümüzde Türkiye’de aynı gemide olduğumuzu, bir millet olduğumuzu unutan, düşmanı emperyalizm olarak tanımlanması gerekse de birbirini düşman ilan eden bir atmosferin, hiçbir fayda sağlamayacağını belirtmek önem kazanıyor.
Bugün en büyük risklerden biri, toplumun sağlıklı tartışma ortamını kaybetmesi. Adalet, liyakat ve güven duygusu toplumun temel taşlarıdır. Eğer bir ülkede insanlar, olaylara ön yargılarla yaklaşır ve henüz sonuçlanmamış meseleler hakkında kesin yargılara varırsa, orada sağduyu yerine kargaşa hâkim olur.
Günümüz dünyasında bilgiye ulaşmak her zamankinden daha kolay, ancak doğruyu ayırt etmek bir o kadar zor. Sosyal medya, hızla yayılan yanlış bilgilerle kutuplaşmayı körükleyebiliyor. Bu nedenle, her bilgiye sorgulayıcı bir zihinle yaklaşmak ve olayları geniş bir perspektiften değerlendirmek gerekiyor.
Liderler Değil, İlkeler Önemlidir
Bireylere bağlı bir siyaset anlayışı yerine, ilkelere ve uzun vadeli stratejilere dayalı bir yönetim anlayışı benimsemeliyiz. Geçmişte büyük devletler, ancak ortak bir akıl ve güçlü toplumsal uzlaşı ile başarıya ulaştılar. Kişilere duyulan bağlılık, sorgulamadan kabul edilen doğrular, sağlıklı bir yönetim anlayışına zarar verebilir. Eğer daha güçlü bir gelecek inşa etmek istiyorsak, önce objektif düşünebilmeli, sonra adil bir değerlendirme yapabilmeliyiz.
Türkiye’nin önünde büyük fırsatlar var. Ekonomik kalkınma, teknoloji hamleleri, eğitimde reform ve uluslararası arenada güçlü bir pozisyon… Ancak bunlara odaklanabilmemiz için iç tartışmaların gölgesinden çıkmamız gerekiyor.
Atatürk’ün vizyonunda olduğu gibi, bilim, eğitim ve ekonomik gelişim ön planda olmalı. Kendi içimizde gereksiz çatışmalara düşmeden, değişen dünyaya hızla adapte olan, üretime ve inovasyona yönelen bir Türkiye inşa etmek elimizde.
Dünya hızla değişirken biz de bu değişimin bir parçası olmalıyız. Aksi hâlde, başkalarının yazdığı tarihin sadece bir dipnotu olarak kalırız.
Şimdi, kişisel çekişmeleri bir kenara bırakıp, ülkemizin geleceğini inşa edecek uzun vadeli hedeflere odaklanma zamanı.
Halkla İlişkiler Ve Tanıtım Uzmanı
İletişimci,Yazar
Feryal Kır