Gözyaşı bir kelimeye dönüşse, belki vicdanlar uyanır. Belki bu yazı bir dua olur…
Gazze’den bir görüntü çıktı karşıma; yüreğimi burkan, içimi titreten bir sahne… Kuşlar uçar sanırdım, meğer ölü bedenler de uçarmış gökyüzüne, tıpkı imgelediğimiz melekler gibi. Kopan insan uzuvları bir bir savrulurken, dehşet kelimelere sığmadı. Gücümün yettiğince kaleme almak istedim.
Her şey bir anda değişti. O sırada her şey normaldi, bir rüya gibiydi. Ama o an, dünya bir anlığına durdu. Bir patlama sesi kulaklarımı deldi; her şey savrulmuştu.
Bombaların yarattığı dehşet, havada asılı kalmıştı. Hava, ciğerlere işleyen bir soğuklukla dolmuştu. Toprağa düşen her damla, bir insanın son nefesinin yankısı gibiydi. Bedenler havada savrulurken, eller vücutlardan kopmuş, boşlukta dans ediyordu.
Ve sonra, sessizlik… Tüm dünya nefesini tutmuş gibiydi. İnsanlık geri çekilmişti. O korkunç patlamanın ardından umutlar, acılar, gözlerdeki ışık kaybolmuştu.
Her şey kayboldu. Bir şarkı gibi geriye doğru silindi, tıpkı ruhumuzun derinliklerine gömdüğümüz korkular gibi.
Bombalanırken kadraja, kamera ekranına yansıyan Gazze çok şey anlatıyordu aslında.
Bir insanlık ölürken, dünya sessizliğe gömülüyor. Çığlıklar, sanki karanlıkta boğuluyor. O kadar ağır, o kadar acı bir his ki… Gözyaşlarımı tutamıyorum. İçim yanıyor, öyle bir yanış ki, ne söndürmeye gücüm yetiyor ne de anlatmaya kelimelerim yetiyor. Elim kolum bağlı, yalnızca izleyebildiğim bir vahşetin ortasında, bir lokma ekmek yerken bile utanıyorum.
Bir çocuk düşerken hayattan, dünya nasıl susar? Biz, o çocukların gözlerinin içine bile bakamadan yaşamaya devam ediyoruz. Gazze yanıyor. Orada toprak değil, beden kokuyor. Yıldızlar inmiyor gecelere; çünkü gökyüzü bile utanıyor bu karanlıktan.
Ah Gazze… Sen yanarken nasıl serinler insanlık? Hangi insan sabaha uyanır da vicdanı sızlamaz? Ey insanlık, dikkat et! Senin suskunluğun, bir halkın çığlığına perde oluyor. Bizim susmamız, her saat başı bir çocuğun daha hayattan koparılması demek. Müslümanlığımız öksüz, insanlığımız yetim kaldı. Bir dua etmek, bir kelime söylemek bile boğazımıza takılıyor; ekranlarda akan başlıklar, bir milletin yok oluşunu sıradanlaştırıyor.
Ne acıdır ki, “hayat devam ediyor” deriz ya hep… Ama bu nasıl bir devam ediştir ki, bir coğrafya kan ağlarken biz kahvelerimizi yudumlayabiliyoruz?
Yüreğim yandıkça yazmak istiyorum. Belki de bu kelimeler bir duadır. Belki bir gün biri okur da vicdanı uyanır. Bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Bir insanlık ölürken, seyreden bir sessizlik çığlıkları boğar gibi…
İslamiyet’in güçlü son bayraktarı, asker ruhlu Türklüğüm bugün öyle yalnız, öyle hiç ve linç edilmiş ki… Elim bağlı, sana ulaşamıyorum Gazze. Her yerden saldırıyorlar. Türklüğümü savunayım derken, Müslümanlığım eziliyor. Oysa ben ne şovenistim, ne kafatasçı, ne de sadece din merkezli. Eğer Hristiyanlar savrulsaydı bombalarla göğe, yine ağlardım. Yine yanardım parçalanan insanlığa… Çünkü acının dini, dili, ırkı yok.
Biliyorum ki Gazze için kalbi yanan, vicdanı sızlayan Hristiyanlar da var bu dünyada. Ama soruyorum: Yaşanabilecek bir cennet olan dünya, neden cehennem edilir insana?
İnsanlık ölüyor. Sadece toprak ana değil, bombalarla yok ediliyor bir coğrafya. Bir insanlık suçu işleniyor. İnsanlar haykırıyor ama onları temsil eden devletler sessiz. Ben, devletleri yöneten insanlığı arıyorum. Gazze’den bir görüntü geçti elime; bombayla havada uçuşan insan bedeni ve uzuvları… Kalemi elime aldım ama yazmak bile rahatlatmadı kalbimi.
Ne kadar güvensiz bir dünya… Yarın ben savrulsam gökyüzünde, sanki hiç var olmamış gibi. Herkes işinde gücünde… İnsanlık, şeytanın izlediği yolun karanlıklarında kaybolmuş olmalı ki geriye hiçbir insanlık izi bırakmamış gibi yansıyor evrene. Acaba kim şeytan, kim insan?
Topraktan yaratılıp toprağa döndürüleceğiz. Ama biz, dünyada bir karış toprak için toprak olduk. Hani derler ya atalarımız: “Mal sahibi, mülk sahibi… Nerede bunun ilk sahibi?” Bu kadarına da pes…
Unutma: Sadece geçiyoruz bu dünyadan. Ama geçerken kimileri iz bırakıyor, kimileri yara…
İnsan gün gelip toprak oluyor da, kimse götüremiyor toprağını sonsuzluğa. Bırakıyor geride neyi var neyi yoksa; bazen kanlı ve kutsal, bazen kanlı ve onursuzca devrediliyor o toprak.
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Uzmanı
İletişimci, Yazar
Feryal Kır